Orta çağ'ın gelişim melodisi.

Hepiniz, sürrealist bir senfoni gibi birbirinizin kulak zarını deliyorsunuz. Notalarınız pişmanlıkla eriyen bir dondurmanın sütlü çığlığı kadar naif. İnsanlık dediğiniz şey, aslında yanlış akort edilmiş bir orkestradan ibaret ki keman telleri paslı, trompetler nefes darlığı çekiyor, davullar ise kendi boşluğunu dövüyor. Siz kendinizi melodik sanıyorsunuz ancak gerçekte hepiniz birer senfonisiniz. Çünkü kaosun da bir melodisi vardır ve o melodi sizin gündelik sıradanlığınızı grotesk bir marjinallikle sahneye sürer.

Orta çağ insanları gibi bazı konulara yönlenebiliyorsunuz. Düşünüyor musunuz hiç, o dönemde insanlar kendi kişisel gelişimlerini sağlayabiliyorlar mıydı? Belki de onların “kişisel gelişim” dediği şey, köy meydanında kazığa bağlanmadan önce daha dik durabilmekti. Bugün seminer salonlarında alkışlanan motivasyon cümleleri, o dönemlerde maetamatikçi Leo, Nemesius, Avampace gibi üstadların gölgesinde yankılanıyordu. Şimdi siz “mindfulness” diyorsunuz, o zamanlar ise “cadı avı” deniyordu. Ve ironik olan şu ki, her çağ kendi gelişim yalanını üretir. Buna aslında kıçınızla gülebilirsiniz. Orta çağda zincirler, modern çağda Powerpoint sunumları gibi değildi. Siz hala geliştiğinizi sanıyorsunuz, ancak aslında sadece farklı zincirlerin melodisini dinliyorsunuz.

Orta Çağ’da kreatiflik kültür tüm bunlarla ilişkilendirilmiş başyapıt gibi idi, zincirlenmiş bir zihnin dar çerçevesinde bile ışık sızdırmayı başaran bir olguydu. Gotik katedrallerin göğe yükselen sivri kemerleri, vitraylardan süzülen renkli ışık oyunları ve el yazmalarının kenar süsleri, dogmanın gölgesinde doğmuş özgünlük örnekleriydi. Ressamlar kutsal suretleri tekrar tekrar işlerken, zanaatkarlar demirden kılıçlara, ahşaptan ikonlara hayat veriyordu. Dante’nin İlahi Komedya’sı gibi eserler, zincirlenmiş çağın içinde bile hayal gücünün nefes aldığını kanıtlıyordu. Zincirler yaratıcılığı boğarken sanat yine de göğe yükselen bir çığlık olmayı sürdürdü. Tüm bunlardan bağımsız burjuva kitle insanların onları taşıdıkları el arabaları ile beyin orgazmı yaşayıp çok mutlu olduklarını ifade ediyorlardı.

8 yorum:

  1. Harika bir yazı olmuş. Orta çağ insanlarını günümüzün insanları ile karşılaştırırsak emeğin hangi dönemde daha etkin olduğunu çok iyi anlayabiliriz. El arabaları ile taşınan kadınlar-erkekler, aslında o dönemlerdeki maddiyat ekosistemi günümüzdeki gibi değişen bir şey yok yani :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten dönemler değişse de emeğin karşılığı ve taşınan yükler benzer kalıyor. El arabalarıyla taşınan yükler bugün farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor lakin özünde aynı zincirler. Senin bu bağlantıyı kurman yazının ruhunu tamamladı diyebilirim Cerenciğim.

      Sil
  2. Günümüzdeki insanlarımızın yaptıkları en anti-modern davranış bu bence. Okurken sanki bir senfoninin içinde dolaşıyormuşum gibi hissettim :) kaosun melodisini bu kadar çarpıcı bir şekilde dile getirmiş olman gerçekten etkileyici. Gotik katedrallerin göğe yükselen çığlığı ile modern çağın powerpoint zincirleri arasındaki karşılaştırma post modern kültüre eşit gibi.

    Ama aklıma şu soru takıldı benim. Sence bugünün sanatçıları tıpkı orta çağdaki gibi zincirlerin gölgesinde mi yaratıyor yoksa artık zincirleri kırma şansına daha mı yakınlar? ben kendimde cevap buldum ama ilk önce seni duymak istiyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaosun melodisini senfonik bir şekilde hissetmen yazının amacına ulaşması demektir. Bence zincirler biçim değiştiriyor İdilciğim biçim. Orta Çağ’da dogma vardı, bugün ise piyasa baskısı, algoritmalar ya da trendler. Zincirler farklı velhasıl kelam sanatçının özgünlük arayışı hep aynı. Yani zincirleri kırma şansı var ancak yeni zincirler de sürekli doğuyor. Hadi sen de kendi cevabını söyle de şarkıların içinde yüzüyormuş gibi hissedelim.

      Sil
  3. Avampaceyi biliyorum. Okuduğum bir kitap vardı orta çağ dönemlerinde kreatif yapıcı fikirlerin ileri seviyede olduğunu söylüyordu özellikle vitray süslemeler ve gotik mimariler bu dönemde çok geliştiğini görebiliyoruz. Sürekli düşünürdüm o çağlarda yaşamak nasıldır diye ben de bir orta çağ insanı olabilirmişim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vitraylar ve gotik mimariler gerçekten o dönemin yaratıcı ışığını gösteriyor. Senin ‘Orta Çağ insanı olabilirdim’ demen bana çok samimi geldi bak ehe. Belki de hepimiz biraz o dönemin insanıyız hı? Zincirler farklı ancak hayal gücü aynı.

      Sil
  4. Avrupanın büyük bir gurur duyduğu gotik mimariler şu anki çağımızda bile mükemmeller. Ve adamlar bunları o kadar güzel koruyorlar ki imrenmemek elde değil. Kültürümüz değişken, farklı. Ve biz bu kültürümüze daha fazla sahip çıkmalıyız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle haklısın Berkim. Avrupa gotik mimarilerini öyle bir koruyor ki, biz imrenmeden edemiyoruz. Kültürümüzün değişkenliği aslında zenginlik ancak dediğin gibi sahip çıkmak gerekiyor. Bizim de kendi kültürel mirasımızı koruma konusunda daha bilinçli olmamız şart, şart olmasına şart da nasıl? Bu cahillikle, bu eğitimsizlikle nasıl başarabiliriz bunu? Şansımız yok. Faka basan bir tip gibiyiz bu konuda.

      Sil